30 Ekim 2010 Cumartesi

Atatürk'ün Birleştirici, Bütünleştirici sözlerinden örnekler

ATATÜRK'ün Birleştirici, Bütünleştirici sözlerinden örnekler


Ulusal birlik ve beraberlik kavramı Atatürk'ün her zaman ö n planda tuttuğu bir esas olmuştur. Bunun en iyi yansımasını Milliyetçilik ilkesinde görmek mümkündür. Bilindiği üzere Atatürk Milliyetçiliğinin en önemli özelliklerinden biri, birleştirici ve milli birliği temin edici nitelikte oluşudur.

Atatürk'e göre "Millet dil, kültür ve mefkure birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve içtimai heyettir.(19) " "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir." Şeklinde de ifade ettiği gibi Atatürkçülüğün birlik ve beraberlik yaratma hususundaki ilk temel ilkesi Milliyetçilik ilkesi olmuştur.

Atatürk gerek milleti tanımlarken, gerekse milliyetçiliğin genel prensiplerini ortaya koyarken hiçbir zaman ırk ve din birliğinin zorunlu olduğunu ifade etmemiştir. Bu iki unsura yer vermemesinin nedeni, Türkiye'deki insanların dini ve etnik durumlarıdır.

Türk Milliyetçiliği Türkiye Cumhuriyet sınırları içinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen ve Türklük idealini benimseyen, yani dil, kültür ve amaç birliği ile birbirine bağlı vatandaşlardan oluşan doğal, siyasi, sosyal ve ekonomik bir bütünü Türk Milleti olarak kabul eder. Bu niteliklere sahip olan vatandaşlar hangi din ve ırka mensup olursa olsunlar, Türktürler. Bu ilaaae bağlı olan kişi kendini Türk Milleti'nin öğesi sayar. Böylece vatanın gerçek sahipleri olan Türkler, vatanlarının coğrafi zenginliklerinden hem kendileri yararlanır ve hem de bütün insanlığı yararlandırırlar. Bu bakımdan Türk Milliyetçiliği dar ve tekelci değildir.

Yüce önder'in "Türkiye halkı ırksal veya dinsel ve kültürel yönden birleşmiş, bir diğerine karşı karşılıklı hürmet ve fedekarlık hisleriyle dolu ve kaderi, geleceği ve çıkarları ortak olan bir toplumdur." "Millet, dil kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğubir siyasi ve sosyal toplumdur." Şeklindeki sözleri ile milli sınırlar içindeki dil, duygu ve kültür birliğinin Türk Milleti için zorunluluğunu (20) ve gerekliliğini açıkça belirtmiştir.

Atatürkçü düşünce sisteminin birleştiricilik ve dayanışma öngörüsünü Halkçılık ilkesinde de görmek mümkündür. Atatürk'ün " Biz memleket halkı fertlerinin ve muhtelif sınıf mensuplarının birbirlerine yardımlarını, aynı kıymet ve mahiyette görürüz ; hepsinin menfaatlerini aynı derecede ve aynı eşitseverlik hissiyle temine çalışmak isteriz... Bizim nazarımızda çiftçi, çoban, işçi,tüccar, sanatkar, asker, doktor, velhasıl herhangi bir sosyal kurumda faal bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti eşittir.(21)" Burada da açıkça ifade edildiği gibi bu ilaaale bireylerin eşitliği, sınıf mücadelesinin reddi, ulusal elirlerin dağıtılmasında eşitlik gibi esasları içerdiğinden toplumun birlik ve beraberliği amaçlanmıştır.

Toplumsal dayanışmayı hedeflediğini Atatürk'ün şu özdeyişlerinde de görmek mümkündür : " Türkiye Cumhuriyeti halkını; ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, fakat kişisel ve sosyal hayat içinde iş bölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir.(22)" bu ifadeden de anlaşıldığı üzere amaç sınıf mücadelesi değil, toplumdaki bireyler arasında dayanışmayı sağlamaktır.

Atatürk'ün de çeşitli sözlerinde görüldüğü üzere birlik ve beraberlik içinde hareket etmeyen, karşılıklı sevgi, saygı ve dayanışma içinde olmayan toplumların hiçbir zaman çağdaş ve dünya ulusları içinde yer alamayacağı ve bir millet olarak varolamayacağı kesindir.

Bir millet ulusal bilinçle milli birlik ve dayanışma içinde milli varlığını koruyabilir ve yine emel ve düşünce birliğiyle birlikte yükselir ve gelişri. Genel istek ve inançların birleşmesinden kuvvet doğar, kuvvet ise başarının ilk şartıdır.

Atatürk'ün işaret ettiği gibi "Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Ve şunu kesin olarak söyleyeyim ki, bir millet, varlığı ve bağımsızlığı için herşeye girişir ve bu amaç uğruna her fedakarlığı yaparsa, başarılı olmaması mümkün değildir. Elbette başarır. Başaramazsa o millet ölmüş demektir..."

Atatürk'ün Türk Milleti ile ilgili olan şu görüşleri O'nun ne kadar birleştirici ve ırkçılıktan uzak olduğunun bir göstergesidir.

"... Bugünkü Türk Milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine kürtlük fikri, çerkezlik fikri ve hatta lazlık fikri veya boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış adlandırmalar, birkaç düşman aleti, gerici beyinsizden başaka hiçbir millet ferdi üzerinde kederlenmekten başka bir tesir doğurmamıştır. Çünkü bu millet fertleri de, tüm Türk Toplumu gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar."

"Bugün içimizde bulunan Hristiyan, Musevi vatandaşlar , mukadderat ve talihlerini Türk Milletine vicdani arzularıyla bağladıktan sonra kendilerine yan gözle, yabancı nazarıyla bakılmak, medeni Türk Milletinin asil ahlakından beklenebilir mi ? (23)"

Yüce önder'in yukarıdaki ifadelerinin günümüz Türkiyesi açısından taşıdığı önemi görmemek mümkün değildir. Atatürk Türkiye üzerinde iç ve dış düşmanların bazı oyunlar oynayacağını o günlerde görmüştür. İşte yüce önder'i büyük ve ölümsüz kılanlar da bunlardır. Böyle ileri görüşlü lidere, mensup olduğu ulus nasıl sahip çıkmasın ?

Atatürk'ün ulusal bağa ve onun unsurlarına verdiği önemi, "Türk Ulusunun yönetiminde ve korunmasında ulusal burluk, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz ülküdür'24)" şeklindeki sözleriyle de açıkça ifade etmiştir.

Engin bir ulus sevgisi ve aşkı üzerine kurulan Atatürk Ulusçuluğu, ulusal birlik ve bütünlüğün korunması, ulusal bilinç ve benliğin geliştirilmesini amaç tutup, sorunlara ulus ve üke açısından bakmıştır.

Atatürk'ün şu sözleriyle bu bölüme son vermek istiyorum : "Cenabıhak birleşik ve birlikte çalışan, şerefini, namusunu koruyan milletleri mutlu eder. Biz de bundan önce olduğu gibi bundan sonra da birleşik olarak ve birlikte çalışarak Allah'tan böyle bir saadeti haklı olarak bekleyebiliriz."^

B. B. Aklın ve Bilimin Üstünlüğünü Öngören Nitelikleri :
M.Kemal Atatürk , gerçek kurtuluşun ilimde ve akılda aranması gerektiğini en iyi gören ve bu konuda en köklü atılımları gerçekleştiren bir lider olarak tarihteki hak ettiği yerini almıştır.

Türk ulusu ile birlikte birçok mazlum ulusa silkinme, kurtulma ve yükselme yolunu öğreten evrensel değerde bir yol gösterici olarak Atatürk'ün bütün yaptıklarında, bütün yazı, söylev ve demeçlerinde akılcı bir tutumun egemen olduğunu görürüz.

Atatürk'ün insan aklına ve bilimsel yöntemlere saygısı büyüktü. Gerçeği aydınlığa çıkarmak, karşılaşılan sorunları iyi anlayıp doğru çözüme kavuşturmak için aklın ve bilimin çizdiği yoldan yürünmesi gerektiği inancındaydı.

Akılcılık hem Atatürkçü Düşünce Sistemi'nin temel ilke ve dayanaklarından biri, hem de bütün Atatürk İlkelerinin doğru yorumlanıp değerlendirilmesinde gözönünde tutulması gereken bir yöntemdir.

Atatürk "Akıl, mantık, bilim ve fen, uygarlık"gibi sözcükleri çoğu zaman yanyana kullanmıştır. Buradaki anlamıyla akılcılık, akıl ve mantık dışı hurafelerin ; bilimsel verilere aykırı ön yargıların, insani ve toplumu bir noktada dondurup değişmez kalıplara hapseden "dogmatik yaklaşımların" reddidir.

Ulusal, uluslararası sorunlara duygusalve dogmatik açıdan, peşin hüküm ve kalıplarla değil,akılcı bilimci ve pragmatik bir yakılaşımla eğilmek Atatürk'ün izlediği ve milletine benimsetmeye çalıştığı davranışın ve düşünüş biçiminin önemli bir özelliğidir.(25)

Atatürk'ün akıl ve bilimin önemiyle ilgili olarak söylemiş olduğu sözlerin birinde ; "Yurdumuzun en bakımlı, en şirin, en güzel yerlerini, üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı dize getiren başarının sırrı nerededir, biliyormusunuz ? orduların yönetilmesinde, bilim ve fen ilkelerini önder edinmemizdedir. .. İçtimai hayat akıl ve mantıktan uzak, zararlı bir takım inanış ve geleneklerle dolu ise, cemiyet felce uğrar..." (26) demektedir.

Yüce önder bir başka sözünde de "... Medeniyet yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamaya, yenileşmeye bağlıdır. Toplumun yaşayışında, bilim ve gelişme yolu budur. Hayata hakim olan hükümlerin zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenileşmesi zorunludur. Medeniyetin yeni buluşları, teknolojinin harikaları dünyayı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir dönemde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe saplanmakla varlığımızı korumak mümkün değildir.(27)" diyerek açıkça dogmatizme karşı çıkmıştır.

Atatürk'ün yenileşme, çağa uyma, bilim ve teknolojideki gelişmeleri izleme konusundaki köklü inancını da Atatürk şöyle ifade eder ; " Bilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarını, gelişmelerini kavramak ve ilerleyişini zamanla takip etmek şarttır. Bin, ikibin veya binlerce yıl önceki ilim ve fennin içinde bulunmak değildir." Akşehir'deki halka seslenişinde de,"Arkadaşlar… Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisat, ilim ve irfan zaferleri olacaktır… Askeri zaferimizle mağrur olmayalım. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım (28)" diyerek bilimin toplum açısından anlam ve önemini dile getirmiştir.

Yine Atatürk demecinin birinde ; " Medeniyetin coşkun seli karşısında direnme beyhudedir... Dağları delen, göklerde uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, inceleyen, aydınlatan medeniyetin gücü karşısında Ortaçağ zihniyetleriyle, ilkel hurafelerle yürümeğe çalışan milletler mahvolmaya veya hiç olmazsa esir ve zelil olmaya mahkumdurlar (29)" diyerek hiçbir kimsenin medeniyete karşı duramayacağını ve bilimsel gelişmeleri zorunlu olarak takip etme gereğini açıkça ortaya koymaktadır.
Yüce Önder'in bütün faaliyetlerinin özünde ve temelinde akılcı ve bilimce bir yaklaşımın olduğu görülmektedir. Türk Ulusu'nun da aynı yolu takip etmesi gerektiğini bir çok konuşmasında belirtmiştir. Zaten Türk Ulusu'nun da bunun dışında bir yola sapması olası değildir.

Atatürk, geleceğin Türkiye'sini sağlam temellere oturtmak ve daima ileriye, yeniye ve güzele gidişini sağlamak için akıl ve mantık kuralları çerçevesinde hareket etmiş, bağnazlığa, yobazlığa, boş inançlara, diğer bir deyişle akıl dışıcılığa karşı çıkarak bugünkü çağdaş Türkiye'nin kurulmasını ve gelişmesini sağlamıştır.

Yüce Önder'in hiçbir zaman dogmatik bir lider olmadığını, her zaman Türk insanını akılcı ve bilimce yola yönlendirdiğini gösteren aşağıdaki sözleriyle de bu bölüme son vermek istiyorum : "Ben manevi miras olarak hiçbir nass-I kat'I, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış düstur bırakmışorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır… Bundan sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde, akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.(31)"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı aşağıdan yorumlama biçimi yazan yerden Anonim'i seçip yazabilirsiniz ;)