7 Nisan 2010 Çarşamba

Hoşgörü Nedir ?

Hoşgörülü davranmak çok büyük bir erdemliktir. İnsanlar arasındaki sosyal problemlerin bir çoğu hoşgörü eksikliğinden dolayı kaynaklanmaktadır. Kendini karşındaki kişinin yerine koyarak yapılan değerlendirmede onun yerine ben olsaydım düşüncesi haytamızı anlamamıza ve hoş görülü davranmamıza sebep olabilir.

Yaşadığımız toplum içinde insanlarla ilgili tanımlar yapıyoruz. Sürekli olarak dışımızla uğraşıp, pek çok şeyi tenkit ediyoruz. Ayrıntılar içinde boğuşuyoruz. Mevcut enerjimizi süratle tüketiyoruz. Tenkit etmeye yanaşmadığımız bir kişi var, o da kendimizi. Biliyoruz ki, temelde her şey, insanın kendini tanımak istemesiyle başlar. Bu isteğin merkez olması gerekir. O halde ne yapmamız gerekiyor? Bu sualin cevabı çok sade ve açıktır.

Dünya hayatının icaplarından biri nedir? Hata… Hatalarımız. Ruh denen varlığın hata yapması çok doğaldır. Deneyim noksanlığı hatalarımızın sebeplerinden biridir. Hatalarımızla birlikte acısını da yaşıyoruz. Kendimizden hareketle ve yaşam içinde gelişme imkânları elde etmenin çabası içinde olmalıyız. Çok defa başkalarının yanlışlarına, ters davranışlarına karşı saygı göstermek, fikir ve fiiller karşısında kırıcı ve alaycı olmadan, yumuşak ve şefkatle hareket etmek gerekliliğini duymak, hoşgörülü olmaktır. Ancak insanın kendi kanaatlerini terk etmesi ya da onları ortaya koymaktan, savunmaktan, bir fiil çıkarmaktan sakınması şeklinde anlaşılmamalıdır. Her çeşit şiddet ve hile yollarını kullanmaktan kendini alıkoymalıdır.

Varlıklar birbirlerine saygı duymalıdır. Ama bu saygıdan dünyasal kariyer ve yaş büyüklüğüne saygı duymak gibi kavramlar anlaşılmamalıdır. Her varlık kendi görgü, bilgi ve tecrübesi oranında fikir ve fiile sahiptir. Ve bu görgü tek bir doğuşla, tek bir laboratuarda (Dünya'da) kazanılamaz.

Hayatı anlamak için bir çabamız olmalıdır. Yetişkin insanlar olarak, yaşamımız farklı seviyede bir oyundur. Varlıklara değişik okullar ve okulların öğrenim devirleri içinde imkânlar verilir. Her varlığın içinde bulunduğu realitenin kendine özgü arzu ve isteği vardır. Bu doğrultuda hakikat nedir? Tekâmülü kavrayış ve bu gidişin farkına varabilmek. Değişik süreçler içinde her şeyin mümkün olduğunu kavramak önemlidir. Hakikate yakın olanların, olmayanlara iyi niyet, anlayış, şefkat ve sabır ile muamele etmesi gerekir. Gerçek hoşgörü burada başlar. "Bilenle bilmeyen bir olur mu?" denilmiştir. Bilenin bilmeyene gösterdiği sabır, bir bilgiye dayalıdır. Varlık yalnız bunu öğrenmek için defalarca, tekrar tekrar doğmak durumundadır.

Ruh denen varlık kendisine karşı hoşgörülü olmalıdır. Ama bu hoşgörü tevillere sapmak, yanlışlarını görmezlikten gelmek anlamında alınmamalıdır. Çıplak olarak yanlışımızı ve doğrularımızı görebiliyorsak, başka varlıklara kusur bulmayız. Tabii temelde varlık sevgisi yatar. Doğası itibariyle varlık, vicdanı ile değil, nefsi ile hareket eder. Vermekten çok almak ister. Egonun hâkimiyeti kişiyi yönlendirir. Korkular varlığı sınırlar. Diğer varlıkları onlar da yaratılandır diyerek, birer ruh varlığı olarak göremez. Madde ile olan sıkı ilişki bunu önler.

Ruhsal rehberlerin tahammülleri, hoşgörünün en yüksek görüntüleridir. Şuur alanlarımız sınırlı olduğu için bir üstümüzü rehber almamız icap eder. Tövbe nedir? Bu suali de sormamız gerekir. Kısaca tövbenin ilâhi dayanağı "Evrensel Hoşgörü" prensibidir. Tekrar tekrar gelişimiz ve çok değişik imkânlar içine sokulmamız tesadüf müdür? Ruhsal rehberlerin bilgiye dayalı müsamahalarıdır. Zira bilgisizlikten doğan hata hoşgörüyü hak eder. Fakat kişisel cehit tamamen bir kenara itilmemek kaydıyla olur.

Biz birbirimizden üç boyut içinde bir şeyler saklayabiliriz. Ama ruhsal idareciler için bu laboratuarın kapısı her zaman açıktır ve deney tüpleri her zaman onların gözü önünde ve elindedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı aşağıdan yorumlama biçimi yazan yerden Anonim'i seçip yazabilirsiniz ;)