Hilafet veya Halifelik, İslami siyasi ve hukuki yönetim makamına ve yönetime verilen isimdir. Halife ise Hilafet makamındaki kişiye denir. İslam Peygamberi Muhammed'in ölümünden sonra makam bir süre daha bir yönetim biçimi olarak varlığını sürdürmüş olsa da zamanla daha çok İslami bir toplumu veya İslam Devleti`ni vurgulamak için kullanılan bir terim olmuştur.
Halifelik daha çok müslümanların Sünnî kanadının temsilcisi olarak kabul görmüştür. Şiî kanadı büyük ölçüde Sünnî hilafet yönetimi altında yaşasa da Halife'yi kabul etmemişlerdir. Halifeliği Şiî'likteki İmamet'ten farklı kabul etmek gerekir. İmamet teokratik bir özellik taşımasına rağmen, Halifelik teokratik bir özellik taşımamıştır. Halifeler yetkilerini saltanat dahi olsa Ümmet'in biat'ı ile devralmışlar, yönetim işlerini de büyük ölçüde danışmaya dayalı olarak yürütmüşlerdir. Bu anlamıyla teokratik olmaktan öte dünyevîdir.
Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ilerigelenlerin seçimiyle başa geldiği halde, Emevi ailesine geçmesinin ardından saltanat şeklini almıştır. Abbasi Hanedanı'ndan gelen halifelerin 10. yüzyılda zayıflamasına kadar devlet başkanı görevini yürüten halife, bu dönemde siyasi gücün yerel hükümdarların eline geçmesinin ardından sadece ruhani önder veya İslami toplulukların onursal lideri haline gelmiştir. Abbasiler döneminde Bağdat'ta yaşayan halife, Moğolların 1258 yılında Bağdat'ı yağmalamaları sonucunda Mısır'a Memluk himayesine kaçmış, 16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte İstanbul'a taşınmıştır. Daha sonra Osmanlı Hanedanı'na geçen halifelik, 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır.
Sözcüğün Kökeni ve Anlamı [değiştir]Hilafet sözcüğü, Arapça'da birinin ardından gelen anlamındaki half sözcüğünden türemiştir. Yaygın kullanımda, İslam Peygamberi Muhammed'in ölümünden sonra İslam toplumunun önderliğini yapma görevini ifade eder.
Halifelik kurumunun oluşması ve tarihsel evrimi [değiştir]
Hilafet'in oluşması ve Dört Halife Devri [değiştir]İslam öncesi Arap toplumundaki sosyal ve siyasal örgütleniş kabileler düzeyindeydi. Bu düzensiz yapı, İslam öncesi Arap toplumundaki kaos ve güvensizlik ortamının sebebiydi. Birbiri ile sürekli savaşan kabilerden kurulu toplum her türlü gelişmeden ve ilerlemeden uzaktı.
İslam, başlangıcından beri bu kabile düzenine ve kabile değerlerine karşı mücadele etmiştir. Muhammed'in karizmatik kişiliği ve dehası sayesinde birleşmiş olan Arap toplumu, onun ölümünden sonra, dağılıp kabile düzenine geri dönme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bu çözülmeyi önlemenin tek yolu, Muhammed'in ardılını seçerek iç çatışmaların önüne geçilmesi ve bütünlüğün sağlanmasıydı.
İlk halife seçilen Ebu Bekir, sahte peygamberlerle mücadele ederek içeride birliği sağlamış ve Arapların eski düzene geri dönmesinin önüne geçmiştir. Ayrıca, daha önce kabileler arası savaşlarda harcanan ve Arap toplumuna zarar veren enerjiyi, dışarıya yani Bizans ve Sasani üzerine çevirerek İslam toplumu'nun fetih ve cihat amacında birleşmesini sağlamıştır.
Ebu Bekir'den sonra gelen halife Ömer ise, bir yandan dış fetihlere (Mısır, Kudüs, İran, Horosan) devam ederek Arap dünyasının bölünmesini engellemiş, bir yandan da örgütlenmesini geliştirmiştir. İslam toplumu, Ömer döneminde devlet halini almıştır. Daha sonra İslami siyasi yapılanmanın ilk düzenli örnekleri Ömer döneminde görülür.
Üçüncü halife Osman döneminde fetihler aynı hızda devam etmiş ve ilk kez İslam dünyası denizlerde kendini göstermeye başlamıştır. Fakat, Ebu Bekir ve Ömer döneminde bastırılan kabile çekişmeleri, Osman döneminde tekrar yüzeye çıkmaya başlamıştır. Emevi ailesinden gelen Osman'ın kendi kabilesinden olanlara devlet görevlerinde ayrıcalıklar tanıması, yüzeye çıkan bu çatışmaların sonucudur. Osman'ın bu davranışı, İslam dünyasını bölecek olan olayların ilk tohumunu atmıştır. Nitekim bu ayrılık İslam'daki siyasi mezheplerin ortaya çıkışına neden olmuştur.
Kısa zamanda meyvesini veren bu ayrılık tohumları, Osman'ın hilafetinin kanlı bitmesine yol açmıştır. Kendi iktidarına karşı Kufe'de başlayan isyan dalgası, zamanla Mısır ve Basra'ya da sıçramıştır. Osman 656 yılında evine yapılan saldırıyla öldürülmüştür. Saldırıyı yapanın kim olduğu üzerinde kesinlik olmadığı halde, bu cinayetin İslam dünyası'ndaki karışıklıkların ve mezhep ayrılıklarının kapısını araladığı kesindir.
Sonraki halife olan Ali döneminde, temeli İslam öncesi kabile çatışmalarına (başta Emevi-Haşimi rekabeti olmak üzere) kadar uzanan iç karışıklıklar daha da büyüdü ve Muaviye taraftarları (Emeviler) ile Ali taraftarları arasında savaşa dönüştü. Savaş meydanında Ali'nin askerlerinin galip gelmesine rağmen yapılan görüşmelerde Ali bu üstünlüğü kaybetti. Kısa bir süre sonra Ali'nin Harici Abdurrahman bin Mülcem tarafından öldürülmesiyle birlikte Emevi ailesi, hilafeti ele geçirmiş oldu.
Emevi ve Abbasi Dönemleri [değiştir]Ali'nin öldürülmesi, Emevilerin hilafeti elde etmesi için bir engel kalmadığını gösteriyordu. Ali'nin oğlu Hasan'ın çekilmesi ve küçük oğlu Hüseyin'in Kerbela'da öldürülmesi ile iktidar tamamen Muvaiye ve Emevi ailesine geçmişti. Fakat, muhalefeti yok edememişlerdi, başta Irak ve Horosan olmak üzere birçok yerde Muaviye'nin hilafetini meşru bulmayanlar vardı.
Muaviye ile birlikte hilafet, Roma geleneğine dayalı bir veraset anlayışına dayandırıldı. Böylece Hilafet, bir saltanat halini aldı.
Emeviler döneminde Arap-İslam Toplumu, Arap İmparatorluğu biçimini aldı. Devlet örgütlenmesi, Bizans ve İran modellerinden etkilenerek yapıldı ve başarılı, etkili bir bürokrasi kuruldu. Bu dönemde hilafet, tamamiyle siyasi önderlik biçimini aldı ve Abbasiler iktidara gelinceye kadar ruhani önderlik niteliğine sahip olmadı.
Emeviler iktidara kanlı çıkmıştı, inişleri de benzer şekilde oldu. Emevi karşıtı Şii ve Harici muhalefet, Emeviler'in sonunu getirdi. 750 yılında Abbasilere yenilen Emeviler, İslam dünyasının önderliğini Abbasilere kaptırsalar da, Emevi hanedanı İspanya'ya kaçarak orada devam edecekti.
Abbasiler döneminde hilafet, hem siyasi, hemde ruhani önderlik biçimini aldı. Ama siyasi otorite hızla kaybedilecek ve halife ruhani önder olarak kalacaktı.
Abbasiler döneminde orduyu oluşturan Türkler devlet yönetiminde etkili oldular ve uzun vadede, halifenin siyasi otoritesinin çöküşünü hazırladılar. 10. yüzyıla gelindiğinde Abbasi halifesi, Irak dışındaki topraklarda yönetimi, çoğu Türk kökenli yerel komutanlara ve valilere kaptırmıştı. 945'te Şii Büveyhioğulları'nın Bağdat'ı ele geçirmesi, halifelik makamının siyasi otoritesinin sonunu getirdi. Bu tarihten sonra halife sadece ruhani önder olarak devam etti. Halife'nin tek siyasi gücü, menşur vererek Müslüman liderlerin hükümdarlığını onaylamaktı.
Moğollar'ın 1258 yılında Bağdat'ı alması, halifenin Mısır'a, Memluk himayesine kaçmasına yol açtı. Aslında, Moğol Hanı Hulagu'nun tek yaptığı, çoktan işlevini yitirmiş bir kurumu ortadan kaldırmak oldu.
Memluk Himayesi Dönemi [değiştir]Hilafet, Bağdat'ın düşmesinden (13.yy) Osmanlılar'ın Mısır'ı ele geçirmesine (16.yy) kadar Mısır'da Memluk Himayesinde yaşadı. Bu dönemde halife, hiçbir siyasi yetkiye sahip değildir. Dini törenlerde protokolde bulunmasının yanında hiçbir etkisi olmamıştır.
Osmanlı Himayesi Dönemi [değiştir]Osmanlı'nın 16.yy başında Memlukları yenip Mısır'a egemen olmasıyla hilafet makamının koruyuculuğu Osmanlı'ya geçti. O dönemde halife olan III. Mütevekkil İstanbul'a taşınmış ve ömrünün sonuna kadar orada Osmanlı koruyuculuğunda, siyasi yetkiye sahip olmadan yaşamıştır.
III. Mütevekkil'in ölümünden sonra hilafet makamı boş kaldı. Genel kanının aksine hilafet, I. Selim'e geçmiş değildir. Zaten 18.yy sonundaki Küçük Kaynarca Antlaşması'na kadar, hiçbir Osmanlı belgesinde Osmanlı Padişahı'nın sıfatları arasında "Halife" geçmez.
İlk kez Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Padişahı, Halife olarak, Rus idaresine giren Kırım Müslümanları'nın koruyucusu olarak gösteriliyordu. Bu madde ile Rusya'nın Osmanlı topraklarındaki Ortodoks Hristiyanlar'ın koruyuculuğunu üstlenmesini dengelemek için konmuştur. Ancak, Osmanlı'da hilafet iddialarının kurumsallaşıp oturması ancak II. Abdülhamit ile olacaktır.
Kendisini tehdit eden Pan-Slavizm ve Pan-Germenizm gibi akımlarına karşı Osmanlı, II. Abdülhamit döneminde Pan-İslamizm siyasetini benimseyecektir. Osmanlı padişahlarının Halife olduğu söylenerek izlenen siyasete meşruluk kazandırmak amaçlanmıştır. Ancak, Osmanlı padişahları Arap olmadığı için, bu iddia hukuk açısından geçersizdir.
Osmanlı padişahları arasında İslam Halifesi sıfatını kullanan 3 padişah vardır: II. Abdülhamit, V. Mehmet ve Vahdettin. Bunun yanısıra Osmanlı hanedanından gelen Abdülmecit son halife olmuştur.
Halifelerin Listesi [değiştir]Ana madde: Halifelerin listesi
Dört Halife Dönemi: Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali
Emeviler Dönemi: Muaviye, Yezid, Muaviye, Mervan, Abdülmelik, Velid, Süleyman, Ömer, Yezid II, Hişam, Velid II, Yezid III, İbrahim, Mervan II
Abbasiler Dönemi: Seffah, mansur, Mehdi, El Hadi, Er Reşid, El Emin, El Memun, El Mutasım, El Vasık, El Mütevekkil, El Muntasır, El Müstain, El Mutez, Muhtedi, Mutemid, Mutezid, Muktefi, Muktedir,Kahir, Razi, Müttaki, Müstekfi, Muti, Ettai, Kadir, Kaim, Muktedi, Mustazhir, Raşid, Muktefi, Müstencid, Müstezi, Naşir, Zahir, Mustansır, Mutasım
Memluk Himayesi Dönemi:
Osmanlı Dönemi: Şu padişahlar halife ünvanına sahiptir.Fatih Sultan Mehmet,Sultan İkinci Bayezit,Yavuz Sultan Selim,Kanuni Sultan Süleyman,Sultan İkinci Selim,Sultan Üçüncü Murat,Sultan Üçüncü Mehmet,Sultan Birinci Ahmet,Sultan Birinci Mustafa,İkinci Sultan Osman,Sultan Dördüncü Murat,Sultan İbrahim,Sultan Dördüncü Mehmet,Sultan İkinci Süleyman,Sultan İkinci Ahmet,Sultan İkinci Mustafa,Sultan Üçüncü Ahmet,Sultan Birinci Mahmut,Sultan Üçüncü Osman,Sultan Üçüncü Mustafa,Sultan Birinci Abdülhamit,Sultan Üçüncü Selim,Sultan Dördüncü Mustafa,Sultan İkinci Mahmut,Sultan Birinci Abdülmecit,Sultan Abdülaziz,Beşinci Sultan Murat,II. Abdülhamid , V. Mehmet, Vahdettin, Abdülmecit
Hilafetin Kaldırılması [değiştir]Ana madde: Halifeliğin Kaldırılması
1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri alınmıştı. Eski Osmanlı hükümdarına sadece, dini başkanlık yetkiler tanınmıştı. Hükümet, TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den, sadece Müslümanların Halifesi ünvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti. Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, "Halife-i Müslimin" ünvanından başka sıfat ve ünvanlar taşıyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına çıkmıştır.
Bazı politikacılar ise; "Hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde değildir" diyerek, Halife'yi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı. Bu durum halifelik kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı halifeliğin kaldırılması için zorlayan önemli sebep, Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki devrimlerin yapılamayacağı idi.
3 Mart 1924 tarihli, "Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanun"la hilafet kaldırılmıştır. Böylece, yeni Türkiye önemli bir adım daha atmıştır. Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur. Hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü, bir diğer kanunla da Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı) kaldırılmıştır. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu, bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır. Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de kaldırıldı. Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti.
Ancak bazı kaynaklara göre halifeliğin kaldırılmasında Avrupalı devletlerin baskı ve isteklerinin etkili olduğu iddia edilmektir.Bu iddiayı destekleyen bazı kanıtlarda yok değildir.Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün halifeliğin kaldırılmasından önce halifeliği öven o makamından kutsallığı ve de islam dünyası için öneminden bahseden konuşmaları vardır.Hatta o dönemin hocalarıyla üstünde cüppe elinde tesbihiyle fotoğraf çektirdiğini ve bu fotoğrafı bizzat gördüğünü iddia eden günümüz tarihçileri de vardır.Bu tarihçilere göre halifeliğin kaldırılmasında Lozan antlaşmasının gidişatı büyük etkili olmuştur.İngiliz delegesi Lord Curzon'un bunu bir şart olarak ortaya koyduğunu ve de Atatürk'ün halifeliğin kaldırılması meselesini ilk defa dile getirdiği İzmir İktisat Kongresinin yapıldığı tarihlerde Lozan görüşmelirinin devam etmekte olmasının bu tezlerini destekleğini iddia etmektedirler.
Ayrıca bazı avukat ve de tarihçiler Atatürk'ün gizli bir vasiyeti olduğu ve bu vasiyetinde halifeliğin yeniden ortaya çıkarılmasını istediğini de iddia edilmektedir.
Kaynakça [değiştir]Namık Sinan Turan, Hilafetin Tarihsel Gelişimi ve Kaldırılması, Altın Kitaplar - Kurtuluş Savaşı Kütüphanesi, 1. Basım
Ira M. Lapidus, İslam Toplumları Tarihi, İletişim Yatınevi
Hatiboğlu, Mehmet Said, İslâm'da İlk Siyasi Kavmiyetçilik "Hilafetin Kureyşiliği", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XXIII(1978), Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı aşağıdan yorumlama biçimi yazan yerden Anonim'i seçip yazabilirsiniz ;)