HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ HER GÜN BİRAZDAHA AZALAN SU KAYNAKLARIMIZI NASIL EN VERİMLİ HALDE KULLANABİLİRİZ
Günümüzde, dünya üzerindeki içme suyu kaynaklarındaki hissedilir derecedeki azalmaların gelecekte sağlıklı içme suyu temininin ne denli önemli bir sorun olacağının işareti olduğunu söyledi.
Bulaşıcı hastalıkların çoğu kirli sulardan kaynaklandığını ve su ile yayıldığına dikkat çeken Aytekin, “Dünya Sağlık Örgütü, her yıl iki milyondan fazla insanın su ile bulaşan hastalılar yüzünden öldüğünü açıklamaktadır.” dedi.
Su ile bağlantılı enfeksiyon hastalıları, bulaşma yollarına göre dört ana grupta incelenebileceğini kaydeden Aytekin, bunları şöyle sıraladı;
“1.Sudan Kaynaklanan Hastalıklar:
Özellikle ılıman ve sıcak iklimlerde insan ve hayvan dışkısı ile kirlenen sularda bol miktarda mikroorganizma bulunur. Aynı şebekeden su temin eden insanların enfekte olmaları nedeniyle salgınlar çıkar. Tifo,Kolera,Viral Hepatit bu gruba giren enfeksiyon hastalıklarıdır.
2-Su Yokluğundan Kaynaklanan Hastalılar:
Suyu çok kıt olan yörelerde kişisel hijyenin sürdürülmesi güçleşir. Vücudun, yiyecek maddelerinin ve giysilerinin yıkanmayışı nedeniyle hastalık yayılma olasılığı artar. Trahom ve bazı bağırsak hastalıkları (Basilli Dizanteri) bu gruba girer. Bu hastalıkların önlenebilirliği, kullanılan su miktarının artırılması ile ilişkilidir.
3-Suda Yaşayan Canlılarla Bulaşan Hastalıklar:
Bazı parazit yumurtaları suda yaşayan omurgasız canlılarda (salyangoz) yerleşir ve gelişir. Olgunlaşan larvalar suya dökülür; suyun içilmesi yada kullanılması sonucu enfeksiyona yol açarlar. Şistosomiyazis bu grubun tipik örneği olup; GAP bölgesinde sulu tarıma geçilmesi ile birlikte ülkemiz için büyük bir sorun haline geleceği düşünülmektedir.
4-Su ile Bağlantılı Vektörlerle Bulaşan Hastalıklar:
Ülkemizde sivrisineklerin yol açtığı Sıtma bu gruba girer. Bu sorun durgun su birikintilerinin ortadan kaldırılması ve suyun borularla taşınması ile giderilebilir.
Çeşitli olarak da, sayı olarak da oldukça çok olan sularla ilişkili hastalıkların en önemlileri şunlardır.
- İshal
- Kolera
- Hepatit
- Tifo ve Paratifolar
- Sıtma
- Trahom
- Anemi
- Schistosomiasis
- Onchocerciasis
- Dracunculiasis
- Gıda Zehirlenmeleri
- Paraziter Enfeksiyonlar
- Leptospira Enfeksiyonu
- Viral Enfeksiyonlar
- Kampilobakter Enfeksiyonu
- Japon Ensefaliti
- Arsenik Zehirlenmesi
- Kurşun Zehirlenmesi
- Siyanobakteri toxinlerine bağlı zehirlenmeler.”
SU KAYNAKLARI KİRLİLİĞİ VE SU DEZENFEKSİYONU
Aytekin, “Su renksiz kokusuz bir maddedir. Lezzeti içerindeki CO2 miktarı ve ısısına göre değişim gösterir. İçerisindeki inorganik ve organik maddeler renk ve kokusunda önemli değişiklik yapmadan karışabilir. Ancak fazla miktarda katılmaları rengini ve kokusunu etkiler. İçimini zorlaştırabilir. Olanaksız hale de getirebilir. İçme suyunun lezzeti en iyi 8-16 derecede algılanır. İçerindeki CO2mikarı 300mg daz az olmamalıdır. Kaynatılmış olan suyun içerinden karbondioksit uçtuğundan lezzeti azalır.” diye konuştu.
SULARIN KİRLENME NEDENLERİ VE KAYNAKLARI
Suların kirlenme nedenleri de tek tek açıklayan Aytekin, şunları söyledi;
Yeraltı depolama tanklarından sızıntılar, tarımsal akıntılar, elverişsiz endüstriyel uygulamalar, madencilik uygulamaları, atık kimyasalların toprak altına enjeksiyonu, korozif sular en önemli kirletici uygulamalar olarak belirmektedir.
Evsel kirlenme etkenlerinin başında lağım ve çöpler gelir. Lağımlar genellikle insan dışkı ve idrarını içermektedir. Günümüzde geliştirilen bazı araçlar çöplerin öğütülerek lağım sularına verilmesi sağlanmaktadır. Büyük oranda organik atığın su kaynaklarımıza girmesi bakteri miktarının artmasına neden olur. Organik maddelerin bakteriler tarafından parçalanması ise oksijen kullanımını artırır. Sonuçta ortamda bulunan oksijen miktarının azalmasına bağlı olarak sularda yaşayan canlılar ölür.
Kırsal kesimdeki evlerde şebeke suyunun bulunmadığı durumlarda kuyu sularından yararlanılabilmektedir. Kuyuların sağlığa uygun yapılmaması, yağmur suları ve diğer akıntılarla kuyuların kirlenmesine neden olabilir. Eğer kuyular tuvaletlere yakın olarak yapılacak olursa hela çukurlarından sızan kirletici etkenler suyun kirlenmesine neden olabilir. Bu nedenle kuyu sularının ağız kısımlarının yerden 50 santimetreden az olmayacak biçimde yükseltilmesi, çevresine sızıntıları engelleyecek bir çimento bölge yapılması, eğimli arazilerde tuvaletlerden yukarı seviyeye yapılması gerekmektedir.
Şebeke suyu ulaşan evlerde, şebekedeki boru bağlantılarınızın sızdırmaz özellikte yapılması gerekmektedir. Şebeke borularının kanalizasyon borularıyla aynı çukurdan götürülmemesi,bu mümkün olamıyorsa şebeke borularının üstünden ve en az arada 60 santimetre uzaklık bulunacak biçimde geçirilmesi gerekir.
Dezenfeksiyon
Fiziksel ve kimyasal yöntemlerle hastalık yapıcı mini canlılardan arındırma işlemlerine dezenfeksiyon denmektedir. Suyun hastalık yapıcı ve kirlilik nedeni olan mini canlılardan arındırılmalıdır.
Suların bu gibi tehlikeleri yaratabilmesini önleyebilmek için sudaki bütün hastalık yapıcı etkenlerin yok edilmesi gerekir.
İçme ve Kullanma Sularının Dezenfeksiyon Ölçütleri:
1-Bütün yıl boyunca alınan örneklerin,%15’i 100 ml’de 0 koliform içermelidir.
2-Hiçbir örnek 100 ml’de E.Coli içermemelidir.
3-Hiçbir örnek 100 ml’de 10 dan fazla koliform içermemelidir.
4-Birbirini izleyerek alınan iki örneğin 100 ml’sin de koliform bulunmamalıdır.
Dezenfeksiyon Yöntemleri
İçme ve kullanma sularının dezenfeksiyonu kaynakta, depoda, depo giriş ve çıkışında yada pompalama merkezinde yapılabilir. Kaynağın tipine göre dezenfeksiyon araç ve gereçleri değişiklik gösterir.
Seçilecek dezenfeksiyon yöntemi önemlidir. Sürekliliği sağlanabilmeli, kolay uygulanabilmeli ve ucuz olmalıdır. Toplum bireyleri tarafından kabul edilebilmelidir. Ülkemizde suların büyük ve sistematik olarak dezenfeksiyonunda klorlama ile dezenfeksiyon yöntemi seçilmiştir. Bu yönetmelik esaslarına bağlanmıştır.
Normalde belirli bir dozda dezenfektan madde uygulaması yeterli olabilirken özel durumlarda bu yeterli olmayabilir. Bu durumda sularda kullanılan dezenfektan maddenin dozajının artırılması gerekebilir. Buna süper dezenfeksiyon denir. Süper klorinizasyonu buna örnek olarak verebiliriz.
Suyun kalitesi denilince üç özelliği akla gelir. Bunlar fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleridir.
Belediyelerimizin içme suyu sorununun giderilmesi amacıyla yapılan sondaj çalışmaları sonunda alınan su örnekleri üzerinde fiziksel ve kimyasal ile bakteriyolojik analizler yapılmakta ve elde edilen sonuçlar Türk Standartları Enstitüsü tarafından 29.04.2005 tarihinde yayınlanan İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Standarda göre değerlendirilerek Fiziksel ve Kimyasal özelliğin içmeye elverişli olup olmadığı saptanmaktadır.
İnsani tüketim amaçlı sular hakkında yönetmelik emirleri doğrultusunda sağlıklı su temini yerel yönetimlere (İl Özel İdarelerine, Belediyelere, Köy Muhtarlıklarına) verilmiş olup,bu kuruluşlar bölgelerinde yaşayan nüfus yoğunluğuna göre sağlıklı su temin etmek zorundadırlar.
Sağlık Ocağında görevli personelin içme ve kullanma sularının klorlanmasının kesintisiz olarak yapılmasını sağlaması en önemli görevlerinden birisidir. Su şebekesinin en ucunda 0.5 ppm’in üzerinde, süper klorlamada ise 1 ppm ve üzerinde klor saptanmalıdır. İçme ve kullanma sularının içerisindeki klor miktarı şebekenin değişik yerlerinden ölçülerek herhangi bir azalma söz konusu olduğunda belediye ve klorlama ile ilgili kişileri haberdar etmek klorlamanın etkin olarak sürdürülmesini sağlamak zorunluluğu vardır.
Sağlıklı, temiz su tüketimi salgın hastalıklardan korunmada ve tedavisinde uygulanacak en iyi yöntemdir. Bu amaçla uygulanan klorlama yöntemi ile Niğde ve İlçelerinde ayrıca bağlı kasaba ve köylerinde dezenfeksiyon sağlanmaktadır. Ocak 2006 itibari ile Niğde İl Sağlık Müdürlüğümüze bağlı tüm sağlık ocaklarında günlük klor ölçümü yapılarak sonuçları kurumumuza ve aylık çalışmalar olarak da Sağlık Bakanlığı’na bildirilecektir.
Yapılan çalışmalar ile hedefimiz tüm Niğde’de tüketilen suda en az 0.5 ppm ve üzeri klor saptanmasıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı aşağıdan yorumlama biçimi yazan yerden Anonim'i seçip yazabilirsiniz ;)