4 Mart 2008 Salı

Görsel Sanat Akımları Nelerdir ?

Bauhaus

Bauhaus; 20. yüzyılda mimari, tasarım, sanat alanlarında yeni akımlar yaratmış bir okuldur. Kurulduğu zaman dünyanın en seçkin ve çağdaş mimarlarını, sanatçılarını, biraraya getirerek, yalnızca bir eğitim kurumu yaratmamış, aynı zamanda bir üretim merkezi ve tüm bunların konuşulup tartışıldığı bir yer haline gelmiştir.

Tarihi

Bauhaus Walter Gropius tarafından 1919 yılında kurulmuş ve Nazi rejiminin emriyle 1933'te kapatılmıştır. Bauhaus okulu 3 şehirde faaliyet göstermiştir. (1919-1925 Weimar, 1925-1932 Dessaus, 1932-1933 Berlin.) Bauhaus'a 3 farklı mimar başkanlık etmiştir. Bunlar; 1919'tan 1928'e kadar Walter Gropius, 1928'den 1930'a kadar Hannes Meyer ve 1930'dan 1933'e kadar Mies Van der Rohe.


Bauhaus Nedir?

Bauhaus mimaride olduğu kadar endüstriyel tasarım ve şehir planlama gibi konularda yenilikler getirmiş, yeni bir mimari akım yaratarak, sanatın tüm dallarını etkilemiştir.

Bauhaus'un kuruluşundaki ilk hedef kombine bir mimarlık okulu, zanaat okulu ve güzel sanatlar akademisi yaratmaktı. Savaş sonrası Gropius'a göre yeni bir mimari stil başlamalıydı. Daha fonksiyonel, ucuz ve kalıcı ürünlerin üretildiği bir stil. Böylece Gropius sanat ve zanaatı birleştirerek, fonksiyonel ve sanatsal ürünler yaratmak istiyordu.

Bauhaus'a göre mimarlık, ressamlık, heykeltraşlık ve zanaatkarlık içiçe olmalıydı. Walter Gropius; sanatçıyı, zanaatkarın yücesi olarak görürdü.

Bauhaus'un en temelinde sanatsal ve uygulamalı öğretim yatıyordu. Her öğrenci kendi seçtiği çalışma atölyesine katılıp bitirdikten sonra, mecburi hazırlık kursunu tamamlamak zorundaydı. Böylelikle temel zanaat bilgisi, tasarım parametreleri ve uygulama bir araya getirilmişti.

Makina Bauhausçular tarafından pozitif bir eleman olarak değerlendiriliyordu. Bu sebeple endüstri ürünleri tasarımınada önem veriyorlardı.

Temel tasarım dersi fikri ilk burada oluşmuş ve günümüzde dünyadaki çoğu mimarlık okullarınca benimsenmiştir.

Bauhausta nesnel yaklaşım benimsenmişti. Okula gelen öğrencilerin öğretmenlerini, birini ya da bir stili taklit etmeleri yerine kendi yollarını bulmaya teşvik ediyorlardı.

Bauhaus kapatıldıktan sonra Bauhaus öğretmenlerinin çoğu Amerika'ya gitmiş ve Bauhaus ekolünü tüm dünyaya yaymıştır. Bunlardan Walter Gropius, Harvard mimarlık okulunda, Mies Van der Rohe Illinois Yüksek Teknoloji Enstitüsü'de öğretmenliğe devam etmişlerdir. Mies Van der Rohe'un bu okulda düzenlediği eğitim programı tüm dünya okulları tarafından kopyalanmıştır.

Walter Gropius'a göre Bauhaus kapanmış olmasına rağmen hala büyüyen ve hiç yok olmamış bir ekoldür.

Dadaizm

Dada, Dadaizm veya Dadacılık 1. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve varolan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir.

Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı cafe’de toplandı. Bildirisi de burada açıklandı.

Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca’da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır.

Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı.

Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature'dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar gerçeküstücülüğe (sürrealizm) yöneldi.

De Stijl

De Stijl (Hollandaca okunuşu: IPA /də stɛil/) 1917, Hollanda doğumlu sanat akımı. Aslında De Stijl terimi 1917 ve 1931 arası etkisini göstermiş bir grup Hollandalı sanatçının çalışmalarını belirtmek için kullanılır. De Stijl aynı zamanda ressam ve eleştirmen Theo van Doesburg`un yayımladığı grubun teorilerini destekleyen bir derginin de adıdır. Van Doesburg ile birlikte grubun önemli üyeleri arasında ressam Piet Mondrian ve Bart van der Leck, mimar Gerrit Rietveld ve Jacobus Oud sayılır. Grubun çalışmalarının temelini oluşturan sanatsal felsefe neoplastisizme dayanır.

De Stijl taraftarları tinsel harmoninin ve düzenin yeni bir ütopik idealinin uğraşındadırlar. Saf bir çalışma ve evrenselliğin savunucuları olarak form ve renkleri basite indirgemişlerdir, eserleri sadece yatay ve dikey çizgiler, siyah ve beyazla birlikte ana renklerden oluşmaktadır.

Dışavurumculuk

Dışavurumculuk (ekspresyonizm), doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl Avrupa sanat akımıdır. Bozulmuş çizgi ve şekiller, abartı renkleri ile duygusal bir iz bırakmayı hedefler. Vincent van Gogh bu hareketin öncüsü kabul edilir.

Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular.

Fovizm

ünlü ispanyol ressam joan miro da fovizm etkisinde eserler üretmiştir

Fovizm (Fauvism) 1898-1908 yılları arasında Henri Matisse tarafından Fransa'da geliştirilen bir sanat akımıdır. En önemli özelliği, tüpten çıkmış gibi çiğ ve bağıran renklerin doğrudan kullanımıdır. Matisse, Derain ve Vlaminck'in Paris'te açtıkları bir sergide ilk kez duyulmuştur. 1905 yılında gercekleşen bu sergi modern resme birçok katkıda bulunmuştur. Sergiye gelenler daha önce hiç karşılaşmadıkları bir anlatımla karşılaşmışlardır. Tuval üzerine sürülmüş dogrudan renkler, bozuk perspektif gelenleri şaşırtmıştır. Sergide bulunan bir eleştirmen bu gruba fauve (vahşi hayvan) adını takmıştır. Akım adını buradan alır

Fluxus

Fluxus (Latince: akmak kelimesinden), ilk olarak 1960 yılında Litvanyalı-Amerikalı sanatçı George Maciunas tarafından John Cage'in 1957-1959 Back Mountain College'daki "deneysel kompozisyon" derslerine katılan sanatçılar ile tanışması sonrasında oluşturulmaya başlanmış uluslararası bir avant-garde gruba verilen addır. Fluxus'ın avant-garde bir grup olarak değerlendirilmesi konusu tartışmalıdır. Avangardizmin 1960'larda neo-avangardizm ya da transnasyonel bir estetik yaklaşımla yok olduğu ileri sürülebilir.

Fluxus, ilk olarak George Maciunas, Almus Salcius, vd. New York'ta ikamet eden Litvanyalıların, bir dergi çıkarmak amacı ile Litvanyalılar Kültür Derneği'ne teklif etmelerinde buldukları isimdir.(Bu dergi hiç çıkmamıştır). Maciunas'a göre Fluxus'un amacı "sanatta devrimsel bir gelgitin oluşmasını sağlamak, yaşayan sanatı ve karşı sanatı (anti-art) yaymak" idi. Bu açıdan Fluxus, Dada ile yakından ilişkilendirilebilir. Zamanın çoğu avant-garde sanatçısı Fluxus içinde yer almıştır. Bunlar arasında Joseph Beuys, Yoko Ono, Nam June Paik sayılabilir. Tabii bu isimler Joseph Beuys'un zaten kendisinin Fluxus dışında da oldukça tanınmış olması; Yoko Ono'nun birazda John Lennon ismi ile anılması ve Nam June Paik'in de (Fluxus öncesinde de oldukça tanınan) video sanatının kurucusu olması bakımından ön planda yer alan isimlerdir. Bunların dışında Dick Higgins, Alison Knowles, Robert Filliou, Henry Flynt, George Brecht, Robert (Bob) Watts, Mieko (Chieko) Shiomi, Takako Saito, Ay-O gibi daha bir çok ismi saymak mümkündür. Nicelik açısından Fluxus'a bakıldığında toplamda 40 ya da 80 kadar merkezi sanatçı figürünü görmek mümkündür. Nihai olarak ise sanatçılar, küratörler, akademisyenler, galeri sahipleri, koleksiyonerler vs.den oluşan yaklaşık 360 isimden bahsetmek olasıdır. 1960'ların çoğulculuğuna yol açması açısından önemli olup etkisi günümüzde de sürmektedir.

Fotorealizm

Fotorealizm (fotogerçekçilik, süperrealizm, hiperrealizm, hipergerçekçilik), fotoğraf özelliklerinin ve kalitesinin resmedildiği, 1960 ve 1970'lerde yaygın bir tarzdır.

Fotogerçekçilik 1960 ve 1970'lerde ABD ve Avrupa'da daha çok bir resim akımı olarak hipergerçekçilik, yeni gerçekçilik veya süpergerçekçilik adları altında yaygın olmuştur. Richard Estes ve Chuck Close bu dönemde etkili olmuş fotogerçekçi ressamlardandır. Bunun yanında, fotogerçekçi heykeltraşlara örnek olarak sıradan insanların renkli, saçlı ve gerçek giysiler giydirilmiş heykellerini yapan Duane Hanson gösterilebilir.
Gerçeküstücülük

Avrupa’da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924’te "Manifeste du Surrealisme"i (Gerçeküstülük Bildirgesi) hazırlayan şair Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Ve bu bütünleşme içinde hayali dünya ile gerçek yaşam "mutlak gerçek" ya da "gerçeküstü" anlamda iç içe geçiyordu. Sigmund Freud’un kuramlarından etkilenen Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği idi. Breton’un yanısıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar. Kendi söylemleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliştirmeye" başladılar. Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu. Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu. 1925’ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı. Ama resimden, sinemaya, tiyatroya kadar bir çok sanat dalını derinden etkiledi. Andre Breton’un yanısıra P. J. Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gerçeküstücülük akımının önemli isimleridir.
İzlenimcilik

İzlenimcilik veya empresyonizm, 19. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkmış ve bütün sanat dallarını etkilemiş bir akım. Doğadaki unsurların kişinin içinde yarattığı izlenimleri, duygusal izleri yansıtmayı hedefler. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı objektif bir gerçek olarak değil, kendilerinde yarattığı izlenimini resme (veya edebi esere) aktarırlar


İzlenimciliğin özellikleri

Bu akımın yazarı, doğrudan doğruya gördüğü gerçeği değil de, gördüklerinin ve islediklerinin kendisi üzerinde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır
Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir.
Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler.
Edebiyatta, resimde, müzikte okuyucunun, seyircinin, dinleyicinin eserle karşı karşıya gelir gelmez edineceği izlenim bu akımın tatlı, yumuşak, kucaklayıcı, canlı teması olmuştur.
Empresyonist sanatçının anlattığı dış dünya değil, dış dünyadaki varlıkların hayâle bürünmüş izlenimleridir.
Empresyonistler, etkici ve duygucudurlar. Zaten empresyon, etki - duygu anlamındadır.
Empresyonizm, esas olarak ve her şeyden önce özgürlüğün simgesidir, sembolüdür.
Hayale ve soyut betimlemelere yer verilmiştir.
Her şey sanatçının duyumuna bağlı olarak anlatılır.
Objenin kişi üzerindeki izlenimleri önemli olduğu için realizmin karşıtıdır.
Sanatçılar eserlerinde kendi iç dünyalarını dile getirmişlerdir.

Kavramsal sanat

Kavramsal sanat terimi, 1960'larda artık kendilerini alışılageldik sanat eseri biçiminde göstermeyen sanat eserleri için kullanılmaya başlanmıştır. Fikir sanatı olarak da geçer. Kavramsal sanatçılar, bir resim veya heykel yapmak üzere yola koyulup bu amaca yönelik fikirler üretmek yerine geleneksel gereçlerin ve biçimlerin ötesinde düşünüp fikirlerini uygun malzemeler ile ifade etme amacı güderler. Klasik anlamda resim veya heykel tarzı nesneler, ticari mal olmaya elverişli olduklarından sanatsal yaratı ve beğeninin dışında tutulur.

İlk olarak 1960'ların başında Henry Flynt tarafından bir Fluxus yayınında kavram sanatı olarak anılmıştır. Kavram sanatı, Joseph Kosuth ve Art&Language grubu tarafından daha sonra farklı anlamlarda kullanılmış, 1970'lerden itibaren ise 'kavramsal' kullanımı yaygınlaşmıştır.

Kavramsal sanatta öncelik kavramda olduğundan ve metin (anlatı) ile de yakından bağlantılı olduğundan, bu sanat üretim şekli kendini her biçim ve malzemede gösterebilir. 1960'lardan itibaren özellikle performans sanatı, arazi sanatı, Arte Povera eğilimleri yaygınlaşmıştır. Bazı kavramsal sanat eserleri atık, buluntu nesneler, karalamalar, yazılı ifadeler veya kılavuzlardan oluştuğu gibi fotoğraf, film ve video da kullanılan gereçler arasındadır. Temel olarak 1960 ve 70'lere ait bir akım olmasına rağmen hala etkisi büyüktür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı aşağıdan yorumlama biçimi yazan yerden Anonim'i seçip yazabilirsiniz ;)